21 Ekim 2014 Salı

1990'lar Aradığımız Yıllarmı?




   Türkiye 1980'li yıllarda eli kanlı terör örgütlerinin cirit attığı dönemlerde sağ ve sol kavramlı örgütlerin  karmaşası ile uğraşırken ve bunlardan kurtulma arefesini yaşarken . Derneklerin, partilerin kapatıldığı bu dönemin şaşkınlığını atan ve genellikle Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve Ülkücülere karşı İslami hareketin aktraksiyon temsilcisi “Akıncılar” içinde faaliyet gösteren kimi kökten-dinci gruplar,ile uğraşmaya başlamıştı.1980 yılı ortalarında Diyarbakır'da Vahdet Kitabevi'nde bir araya gelen bu atraksiyoncular ''Fikri toplantılar''ın yapıldığı bu kitabevindeki tartışmalar, 12 Eylül askeri müdahalesi ile önemli sarsıntılar geçiren sağcı-dinci grupların yeniden toparlanması için bir başlangıç olmuştu.Bu örgüt kurulumcuları Güneydoğunun aşırı muhafazakar kesimini hedef alıp kendisini bu yönde tanıtma planını uygularken bu bölgede yaptıkları tanıtım faaliyetleri ile kendilerini hissettirmişlerdi.Abdulvahap Ekinci, Ahmet Tufan, Fidan Güngör, Hüseyin Velioğlu ve Veysi Kaykaç gibi şahıslardan oluşan grup 1980 yılı başlarında "Vahdet Hareketi" adı altında bir birlik oluşturarak tebliğ faaliyetlerine başlamışlardı.

  Özellikle İran'da ve Mısır'da yetişen alim ve müslüman filozof anlayışı ve bu filozofların radikal tutumları 1980 sonrası İran İslam devrimi ile birlikte bu atraksiyon grubu ve örgüt buralardan feyz alarak
 Türkiye'nin ilerideki 20 yılına damgayı vuracak planlarını yaptılar.Fidan Güngör, Hüseyin Velioğlu, Mansur Güzelsoy, Abdullah Yiğit (Mehmet Ali Bilici), Ubeydullah Dalar’dan müteşekkil bu örgüt ilk toplantılarını işte böyle bir atmosferde yaptı ve örgütün temellerini attı.Bu örgüt vahdet hareketi ile başlayan sonra Hizbullah Hareketi örgütünün devamını getiren bir kurulum olmuştu.

Evet Hizbullah Terör örgütü,eylemini ilk olarak 1984'de kuyumcu soygunu ile başladı.

"1 Aralık 1984" tarihinde İstanbul’da bir kuyumcu soygununa müdahale eden güvenlik güçlerinin, kendileriyle çatışmaya giren örgüt mensuplarından birini yakalamaları ile ortaya çıktı. 


Genişletilen operasyonlarda İrfan Çağırıcı kaçtı, kardeşi Rıdvan Çağırıcı'nın da aralarında bulunduğu örgüt üyesi 13 kişi yakalandı. Militanlarla birlikte Sten marka makineli tabanca, dört adet çeşitli çapta tabanca, bine yakın mermi de ele geçirildi." Sanıklar verdikleri ifadelerde 
19 eylem gerçekleştirdiklerini ve Türkiye'de Darü-l Harp (harp kapısı) oluştuğunu söylediler. Örgütün Teşkilat Genel Emiri'nin irfan Çağırıcı, Askeri Kol Başkanı'nın Selim Gülcan, İçtimai Kol Başkanı’nın Nejat Atiker, İstihbarat Kol Başkanı'nın Mehmet Balmaz, Tebliğ Kol Başkanı’nın da Metin Torun olduğu belirlenmişti.

   Hizbullahi görüşleri Hüseyin Velioğlu ile beraber Güneydoğuda Batman bölgesi civarlarında 1987 yıllarında dahada yaygınlaşıyor.
Hüseyin Velioğlu, Batman'da İlim Kitabevi'ni kurdu. İlimciler olarak adlandırılan Hizbullah'ın tehlikeli kanadının yapılanması burada sürdürülüyordu.
Hizbullahın ilk tohumlarını atan Fidan Güngör ve Mansur Güzelsoy ise ''Silahlı mücadeleye karşı çıktıkları'' gerekçesiyle Velioğlu’ndan ayrılarak Menzil Kitabevi çevresinde örgütlenmeye başlarlar Akrabalık ve aşiret bağları örgütlenmeyi güçlendirme yoluna giderler.
Ve Hizbullahın Kanlı eylemleri başlarken,Pkk terör örgütü ile sürtüşmeyede başlarlar.PKK terörü tırmanırken Hizbullah yapılanması önce Batman, ardından da Diyarbakır ve ilçelerinde hızlandı. Hizbullahçılar, PKK sempatizanlarıyla çatışmalardan geri kalmadılar.
Dönemin en etkili ismi olan JİTEM’in kurucularından Şehit Binbaşı Cem Ersever bir söyleşisinde şunları söylüyordu;

"Hizbullah'ın tetikçileri itirafçılar; Hizbullah ile bağlantıda olan iki kişi Alaattin Kanat ile Adem Yakın'dı. Bunların bize hep söylediği şu olmuştur; 'Hizbullah PKK'nın düşmanıdır. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur. Güvenlik güçleri kesinlikle Hizbullah ile uğraşmasın, onun yolunu açsın'. Adamların dediği de oldu. Güvenlik kuvvetleri Hizbullah'ı koruyup güçlendirmişlerdi. Hizbullah'ın tetikçilerinin çoğu itirafçıdır." 

  Devletin örgütü muhafaza edişinin resmi ağızlara yansıması da Hizbullah’ın misyonunun belirtiyor gibi. Dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Tümgeneral Teoman Koman kendisine Hizbullah’ı soran gazetecilere şu cevabı vermişti: "Hangi Hizbullah? Bir İran’daki Hizbullah vardır bir de PKK’nın baskılarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar." 
 90'lı yıllarda PKK-Hizbullah çatışmasının yoğun yaşandığı bir dönemdi.
Neden bu açıklama ve hatırlatmaları yaptım,sevgili okuyucular Çünkü Ayn El-Arab eylemleri ile Türkiye'de PKK  Terör örgütü yandaşları çeşitli il ve İlçelerde yangınlı,vurdulu,kırdılı eylemler yaptılar
Devlet Mallarına zarar verdiler.Ve 30 dan fazla vatandaşımız can verdi.

Ayn El-Arab eylemleri sürecinde Hüda Par ve HDP yanlıları arasındaki ölümlere neden olan çatışmanın ardından Hizbullah örgütü, yeniden silahlı eylemlere geçebileceğinin sinyalini verdi. PKK’nın kendilerine savaş ilan ettiğini öne süren örgüt, bundan sonra ‘misliyle karşılık vereceğini’ duyurdu.

Buda Önümüzdeki süreç içersinde bazı içte kalan bastırılmış duygular ve uyuyan canavarın uyandırılma olayını gündeme getiriyor.90 yıllar aslında hiçde hoşnut olmadığımız yıllardı.Türkiye'nin kabuk değiştirme ve kendini yeniden yapılandırmaya gittiği bir süreçti.Derinlerin bol olduğu derinlere inildikçe olayların karmaşık olduğu yıllardı.

Kodlamak gerekirse;
Düşmanımın düşmanı ben
im dostumdur.......

Saygılarımla

Erkan MACİT




Tamamını oku: http://turkish.ruvr.ru/news/2014_10_13/pkkya-misli-ile-karsilik-verilecek/









 

2 Ekim 2014 Perşembe

2-ekim-1992 MUAVENET GEMİMİZ NEDEN VURULDU?




 
          MUAVENET GEMİMİZ NEDEN VURULDU?



2 Ekim 1992. Ege'de yapilan Nato Kararlilik Tatbikati sirasinda Muavenet muhribi Amerikan Saratoga ucak gemisinden atilan Sea Sparrow fuzeleri tarafindan vurulur. Aralarinda geminin komutaninin da oldugu 5 denizcimiz sehit olur.

Ama asil komik olan nedir bilir misiniz? Donemin ABD Disisleri Bakan Yardimcisi Lawrence Eagleburger haberi Washington Buyukelcisi Nuzhet Kandemir'e Geminizi batirdik ozur dileriz diye iletir.


Bu olayın kamuoyu tarafından bilinmeyen yönleri açıklanmalı.
O gece tatbikat bitmiş ve Muavenette tek vardiya düzenine geçilmişti. Yani basında yazıldığı gibi Saratogayla, Muavenet karşılıklı eğitim yapmıyorlardı.
1- Füzelerin kilitlendiğini algılayan Muavenet, Saratogayı telsizle uyardığı halde buna neden yanıt verilmedi?
2-Dinlenme anında köprü üstünde Muavenetin komutanı ne yapıyordu?
3-Füzeler ateşlenmeden hemen önce Muavenetin 52 ve 53 numaralı 5,38'lik toplarının namluları neden saratogaya dönmüştü?
4-Füzeler isabet ettikten sonra neden uzun süre Saratogadan Muavenete yardıma gidilmedi? (O an Muavenete en yakın gemi Saratogaydı)
5-ABD donanmasının bütün pis kaza! ları neden hep Saratogaya kısmet olmuştu?
6-Muavenet olayından sonra sabıka listesi hayli kabarık olan Saratoga neden apar,topar hizmet dışı edildi?


Simdi, gelelim bu olayin ic yuzune...

Muavenet 2 adet Sea Sparrow SAM(Hava Savunma fuzesi) ile vuruldu. Sea Sparrow aslinda Hava hedefleri icin gelistirilmis bir sistemdir, dikkat edin fuze denmiyorum, sistem diyorum. Bugun daha gelistirilmis olan Evolved Sea Sparrow revactadir ama donemin alcak irtifa hava savunma silahi Sea Sparrow du.

Bu fuzenin hedefini vurmasi icin, birden daha fazla personelin calismasi sarttir. Hedef taninmali, koordinatlari belirlenmeli, takip edilmeli, fuze kilidi atilmali ve hedefe fuzeler yollanmalidir. Butun bu islemler apayri odalarda bulunan personel tarafindan yapilir.

KISACASI SEA SPARROW FUZESI ILE YANLISLIKLA HEDEF HEM DE KAPTAN KOSKUNDEN USTELIK DE 2 DEFA VURULAMAZ.

Bu arada Muavenet' te o gece savas alarmi verildiyse de politik ve ekonomik ve de askeri gucumuz sadecen seyretmeye yetti, ayni Suleymaniye' de olayi seyrettigimiz gibi.




Pekiyi biz ne yaptik?

Tarihin utanc sayfalarina islenecek bir hareket ile gittik, tanesi 117 milyon dolardan 7 adet Knox firkateyn aldik. 1 adet de sembolik bir fiyata teslim edildi. Bazi yerlerde, kiralandigi ya da hibe edildigi yazar aldanmayin, bu rakam dogrudur. Ee tabii, dogan gures artik kanimca hicbir ordu evine giremiyordur. Bu Knox sinifi firkateynler ise Istim buharli, resmen masraf makinesi, ASROC (Denizalti avi icin) gibi tas devri silahlari ile, tasidigi 3-4 Harpoon ile hic bir ise yaramamaktadir. Zaten su an envanterde 4 tane var, insallah 1-2 seneye kurtulacaz onlardan.

Milennium Challenge dogu akdenizde isgal altindaki bir adanin temsili kurtarilmasi idi.

Yalniz Muavenet Muhribi bir hic ugruna vuruldu. Kibris veya baska bir sebepten degil. Yunanlilar ucagimizi vurdu, bi de onlarin 2-3 tane ucagini vurduk, cunku her iki tarafta Ege pastasinda ilan edilmemis bir savas yapiyorlar, bir tatbikat degil.


Muavenet, 2 Eylul 1992 de , tatbikat bittikten sonra gece Saratoga' dan fuze kilidi yedi, bu konuda Saratoga' yi defalarca uyardi, ma Saratoga en sonunda fuzelerini yolladi.

 

Burada ABD de bir dukkanda bir urun 3 dolarken, baska bir dukkanda 7 dolar.Saglik sigorta sirketleri, musterilerinin uzerine yikmaktan geri kalmiyor butun mali yuku, anlasmalara aykiri olmasina ragmen. Kendi halkinaboyle davranan bir devlet baska milletlere neler yapmaz ki?

Neyse, Muavenet vuruldu, 5 denizcimiz öldü. Yarb Kudret Gungor de dahil. 2-3 denizcimiz kolunu ve bacagini veya her ikisini de kaybetti. Bazilari halen goguslerinde Sea Sparrow fuzeleri ile dolasiyor, ve ABD polisligine ordumuzu soyunduracak bu hukumete hic de sicak bakmiyorlar, aynen ordumuzun da bakmadigi gibi.



Muavenet olayini bilin, aslinda Suleymaniye krizinde kafalarina cuval gecirilen 11askerimiz de biz de bu askerlerimizin oldurulmedigine sukredelim, ve dusunelim.

Hangisi daha zararli?

Yunanistan in dusmanligi mi?
ABD ve AB nin dostlugu mu?

Bu arada o tatbikatta AB gemileri de vardi, ve hicbirisi Muavenet' e yardim etmedi, tatbikat hicbirsey olmamis gibi ertesi gun devam etti.


Türkiyenin düştüğü durumun adını siz koyun...!


saygılarımla