Türk Milliyetçiliğini açıklamak için öncelikle cumhuriyet sonrası dönemden başlamak yerinde olacaktır. Tabi ki bu ideoloji o dönemden günümüze kadar evrim geçirmekle beraber, kendini değişen politikalara göre de şekillendirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, millet sistemine, dayanıyordu ve Osmanlı tebaası, etnik kimliklere göre değil, dini temellere göre, sınıflandırılıyordu. 2.Abdülmecid zamanında reform çalışmaları devam ederken Reşit Paşa tarafından Tanzimat Fermanı hazırlandı. Bu fermana göre, tüm tebaaya eşit haklar veriliyordu ve millet sistemi ortadan kaldırıldı. Bu sayede tüm ve eşit Osmanlı yurttaşları, Osmanlı kimliği altında birleşeceklerdi. Bu noktada amacın; Osmanlı tebaasının, padişaha bağlılığını arttırmak olduğunu söylemek mümkündür. Ayrılıkçı ve milliyetçi hareketlere karşı önlem alınmaya çalışılıyor ve çeşitli teknolojik, ekonomik ve siyasal düzenlemelerle, Batı ülkelerinin seviyesi yakalanmaya çalışılıyordu. Batı karşısındaki teknolojik gerilik ve toprak kayıpları yeni yapılandırmalarla etkisi aşılmak istendi. Fakat dini liderler değişikliklere karşı çıkarak bunu “Batı taklitçiliği” olarak nitelendirdiler. Bunları açıkladıktan sonra özellikle Cumhuriyet Dönemi milliyetçiliğinin nasıl konumlandığını anlamak kolay olacaktır. Fransız tarzı olarak nitelendirilebilecek – yani devlet temelli, etnik köken ve din gibi unsurların ikinci planda olduğu- Atatürk milliyetçiliği Osmanlı’nın bu siyasal, toplumsal ve ideolojik ve hatta muhafazakâr yapısına karşı bir duruş sergilemiştir. Subjektif bir millet anlayışını benimseyen Atatürk milliyetçiliği şu şekilde tarif etmiştir:
İlerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası temas ve ilişkilerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla uyum içinde yürümekle beraber, Türk milletinin özel karakterini ve başlı başına bağımsız kimliğini korumaktır.
Üstelik bu dönem milliyetçiliğinin Batı medeniyetleri seviyesine ulaşmak gibi bir misyonu olmasının yanında milleti ırka dayandırmadığı gibi dine de dayandırmamaktadır. Dönem milliyetçiliğinin temelinde laiklik vardır ve teokratik bir devlete de mezhep çatışmalarına karşıdır. Dinin ve din adamlarının devlet yapısının neredeyse her alanında çekirdek görüşü oluşturduğu Osmanlı ideolojisi, erken dönem Türk milliyetçiliğinin her anlamda tam tersidir diyebiliriz.
Daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan milliyetçilik akımlarından biri – hatta Cumhuriyet döneminde de filizlenen- Türk- İslam sentezini temel alan Muhafazakâr milliyetçiliktir. Bu milliyetçilik ise din karşıtlığı ve laiklik fikirlerini karşısına alarak temellenmiştir. Siyaset alanında MHP’nin bu şekilde bir tutum sergilediği söylenebilir. Yine de bu noktada kendiyle çelişen bir ideoloji olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü din işin içine karıştığında etnik kökene ya da milli duygulara dayalı bir ideoloji yerine tabiri yerindeyse din kardeşliği gibi tanımlamalar da ideolojinin içine girmiş olur.
Son olarak da ulusalcılık akımının kendini nasıl konumlandırdığı, milliyetçiliğin durduğu yeri, karşıtına göre değiştirme özelliğini ve ideolojik perspektifini belirleme durumunu anlamak açısından yerinde olur. Ulusalcılık, sol ve sağ milliyetçiliğin ortak savunduğu, aynı zamanda emperyalizm ve küreselleşme karşıtı, laikliği güçlü bir şekilde savunan bir akımdır. 1990’ların sonu bu açıdan örnek teşkil eder. ANAP hükümeti dinine bağlı, gelenekler tutucu, serbest piyasa ekonomisi ve küreselleşme yanlısı bir hükümetti. 90’lar döneminde ise ulusalcılar açısından aşırı dindarlığa, liberal ve dinci politikalara karşı duruş söz konusuydu. Yani milliyetçiliğin bu seferde, Türk- İslam milliyetçiliğinin duruşunun tamamen dışında ve aynı zamanda kendine emperyalizm ve küreselleşme karşıtlığını da eklemleyerek laik bir duruş sergilediğini görmekteyiz.
Günümüzdeki anlayışa bakacak olursak, MHP’nin artık tavsayan, başka etnik kökenleri dışlayan ve yeni dünya düzeninin dışında kalmış bir milliyetçilik anlayışını yadsıyarak Atatürk milliyetçiliğini yeniden inşa etmeye çalışan ve kendini AKP’nin muhafazakar, dindar, laiklik karşıtı, ırkçı söylemlerine, sömürü düzenine karşıt olarak konumlayan bir anlayış görmek mümkündür. Olumlu yanlarına rağmen, azınlık haklarına imkan vermeyen bu yeni dönem ulusalcılık akımı da, Kürt sorunu açısından milliyetçilik akımının tartışmalı bir kolunu oluşturmaktadır.
saygılarımla
EM1974