15 Temmuz 2014 Salı

ORTADOĞUDA DENGELER

                                           
                                                     



                                         Ortadoğuda Dengeler

Türkiye Ortadoğuda Büyük bir güç evet büyük bir güç hemde,nesilini aslını bilmeden
asıp kesenlerden değil,ortadoğuyu şekillendiren hakimiyet kurana dur bi dk diyen konumda,Türkiyenin Bu konumu diğer ülkelerin kabus sebebi;
Bu yüzdendir ki daima Türkiye iç ve dışta kaotik duruma itilmekte,biz kendi içimİzde bile kendimize karşı oynuyoruz.Bu oyunları kuran kurgulayan en başta ABD sonra İNGİLTERE ve enson Siyonizmin baş mimarı İSRAİL.

Ve Asıl mesele Evangelizmdir bir Hıristiyan mezhebi olan Evangelizm in kökleri Martin Luther'e ve protestanlığın kuruluşuna kadar gitmektedir. Martin Luther, kendi kurduğu kiliseye; evanjelik kilise hareketi; adını koymuştur.

Amerika ve İngiltere de 19.uncu yüzyılda ortaya çıkan Evangelist hareket, ilk önce hıristiyan din otoriteleri tarafından fazla dikkate alınmamıştır. Daha sonraları taraftar toplamaya başladığı görüldüğünde engel olunmaya çalışıldıysa da bunda başarılı olunamadı. günümüzde Evangelizm, hıristiyanlığın en güçlü mezheplerinden biri konumunda bulunmaktadır. Abd deki etkinlikleri ve Bush'un başkan olmasındaki rolleri dikkate alındığında Evangelizmin Hıristiyan aleminde ne kadar etkili olduğu daha kolay anlaşılacaktır. 2. dünya savaşı sonrası güç kazanmaya başlayan hareket, dünyanın birçok yerine yayıldı. Genişlemesi bir süre durma noktasına gelen Evangelizm, özellikle 1970 lerden itibaren daha muhafazakar olarak yeniden dirildi ve aradan geçen otuz yıl içinde hıristiyanlığın en hızlı büyüyen mezhebi olmuştur.

Evangelizmin tekrar hayat bulmasında Yahudilerin büyük desteğinin olduğu bilinmektedir. Yahudilerin bu desteklerinin altında yatan gerçek, Evangelistlerin Yahudilere hizmet etmeyi bir ibadet saymalarıdır.Kilit nokta Evangelizmdir.

Ve Siyonizm, Evangelizmle birlikte Dünyada denge bozan unsurlardır.Cumhuriyet tarihi ve öncesi her daim siyonizm ortadoğuda vaad edilen toprakları kurmak ve bu düşünceyi bu ideali gerçekleştirme uğruna her türlü kahpeliği ve oyun düzeneğini kurmuştur.
Ve Filistin gerçeği Yaser Arafatla başlayan bir kısır döngü karmaşası ve oyun kurgu planları,Fazla uzağa gitmeye gerek yok?Yaser Arafat bir Yahudi kadınla evliydi.Bakın Musevi demiyorum Yahudi diyorum.Filistin zaten içerden haince girilip vurulmuştur.Ortadoğuda dengeler aslında çok güçlü iken çıkarlar ve taşların yerinden oynatılması ve sonuç bugünkü gelinen durum.

Irakta SADDAM (Abd tarafından idam edildi)
Libyada KADDAFİ (Linç edilerek öldürüldü)
Mısırda Hüsnü MÜBAREK (Hapiste Yargılanıyor)
Suriyede Beşer ESAD (Devletini kurtarmanın derdinde)
Filistinde Yaser ARAFAT (zehirlenerek öldü)

Dahası dahası çok denge unsuru vardı.Ama en önemlisi Iraktı ve Saddamdı Kuveyt ile başlayan körfez krizi,zaten yıllardır süregelen İRAN IRAK savaşları.Ve beklenen harekat.Ortadoğuda dengeler altüst.
Saddam denge unsuruydu.Irak bugün ne halde ayan beyan ortada,İşte Tüm bu olanların izinde Türkiye nerede ? Neredemi TÜRKİYE Ortadoğunun tam merkezinde
Dengesinde dengesinin ortasında Türkiye elindeki kozu kullanırsa

Ortadoğunun Yeni Büyük Gücü Türkiye!

Saygılarımla

8 Temmuz 2014 Salı

SUBLİMİNAL MESAJ NEDİR? NASIL ETKİLENİYORUZ!





         

Subliminal mesaj veya bilinçaltı mesaj, başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ve normal insan algısı limitlerinin altında kalmak, o anda fark edilmemek üzere tasarlanmıştır. Subliminal mesajlar insanın bilinçli dikkati tarafından fark edilemezler, ancak bu mesajların insanın bilinçaltını etkiledikleri ileri sürülmektedir. Subliminal teknikler reklamcılık ve propaganda alanlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Dizilerde veya filmlerde karakterlerin içtiği içecek markaları, kıyafetleri subliminal mesaj örneklerindendir. Bu tekniklerin amaçları, etkisi, kullanım sıklığı ve rekabet gibi konularda ahlaka uygunluğu konuları tartışmalıdır.

Peki sistem nasıl işliyor?


İnsan kulağı sadece belirli titreşim sıklığı aralıklarındaki sesleri duyabilir. Eğer siz bir müzik parçasını rahatça duyabiliyorsanız, bu sizin duyabileceğiniz titreşim aralığında olduğunu gösterir. İnsan beyninin algısı ise, bundan daha düşük ya da daha yüksek frekansları algılayabilecek kapasitededir. Dikkat ediniz: “duyabilecek” demiyorum, algılayabilecek diyorum. Yani, kulağımız ancak belirli bir titreşim aralığındaki sesleri duyabilir. Fakat beynimiz bu aralığın çok daha ötesindeki sesleri algılar, hisseder.

Şuuraltı ve şuuraltının özelliklerini anlayıp araştırdığınız zaman, ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. Ancak, şimdi öncelikli olarak bu “subliminal mesajların (şuur-altı telkinlerin) neler olduğunu ve nasıl işlendiğini sizlere göstermem gerekiyor.

8-12 hertz dalga boyundaki Subliminal mesaj içeren bir MP3′ü kulağınızla dinlersiniz, ancak içindeki gizli-mesajı beyniniz dinler. Bu esnâda kulağınız hiçbir şey duymaz. İnternette ve paylaşım programlarında şuuraltı mesajları içeren MP3 dosyaları bulunmaktadır. Hatta bu gizli mesajları frekans aralıklarına göre analiz ederek ortaya çıkartan yazılımlar dahi vardır.

Mesela, en korkunç uygulamalardan sadece biri: “Amerika, Irak’ı işgal etmeden önce bir yıl boyunca (daha fazla da olabilir) Irak radyolarında Kur’an yayınının altından, çok düşük bir titreşimde, kulakla duyulmayan, ancak dimağla algılanarak Iraklıların şuur-altına gönderilen: “Direnmeniz faydasız” gibi mesajlar verilmiş ve bir ülke işte bu şekilde şuuraltı mesajlar ile işgâle hazır edilmiştir.




25inci KARE
Kişinin şuur-altına subliminal mesaj göndermenin birçok yolu olduğunu söylemiştim. İşte bunlardan bir diğeri de 25inci Kare tekniğidir. Peki nedir bu 25inci Kare ben araştırdım size aktarayım;

rdüğümüz bir ânlık görüntü : 655 satır ve frame/çerçeve denilen 24 küçücük kareden oluşur.
Sinema şeridinde, saat, dakika, sâniye olarak bir diziliş vardır. Her sâniyeden sonra bir yabancı kare gelir ve bir sâniye 24 karedir. Her 24 kare ise bir ekran büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327.5 satırda bir de "control-track" denilen aralık vardır. İşte bu aralıktaki görüntüler kesilip, aralarına başka görüntüler atılarak 25inci kare oluşturulur ve bu son kare olan 25inci kare ânlıktır. Yani görüntü sâniyede 1/24 olacakken, bu 1/25'e çıkar. Kareler 25 olunca bir anda bir görüntü gelir ve ânında kaybolur. Genellikle göz ve beyne görünmez, daha doğrusu görülür ama şuuraltında kalır.
25. karenin temel mantığı da mesajı şuur-altına göndermek olduğu için, artık dünya sinema sanâyii’nde bu tekniği kullanmayan yok gibidir. Yani sizler evlerinizde rahat koltuklarınıza oturup herhangi bir televizyon kanalındaki herhangi bir dizi/ film ya da bir belgeseli seyrederken aynı zamanda 25 karelerle şuur-altınıza gönderilen mesajlara/ telkinlere/ saldırılara ma’ruz kalabiliyorsunuz.
Göz bunları görmüyor ama sâniyenin 3 binde biri gibi bir zaman aralığında bu görüntü şuur-altına ulaşıyor, orada depolanıyor. Bu gizli mesajlar sâyesinde, o reklâmı, diziyi, filmi ya da herhangi bir resmi hazırlayan kişi/ yapımcı/ yönetmen kendi hedefine, niyetine ve ideolojisine göre vermek istediği mesajı “25inci Kare”lerle şuuraltına göndermiş oluyor.




PEKİ, GÖREMEDİĞİMİZ HALDE NASIL ETKİLENİYORUZ BU 25inci KARELERDEN?

Bu adamlar zaten açıktan açığa bu işi yapıyorlar. Filmlerle, reklamlarla her türlü mesajı veriyorlar. Buna rağmen niçin böyle gizli bir kare uyguluyorlar?

Cevâbı çok basit : Çünkü, gördüğümüz zaman bu kadar etkili olmuyor. Çünkü, kişi, şuurlu bir tercih ile gördüklerini veya duyduklarını ya red ediyor ya da kabul ediyor. Çünkü baştan önüne seçenek getirilmiş oluyor.
Fakat bu, öyle bir şey ki insan onu görmüyor, duymuyor ve hissedemiyor, yani bizlerin algı frekanslarımızı n tamamen altında veya üstünde yer alıyor. Böyle bir şeyi kabul yahut red etme gibi bir imkânımız var mı? Elbette hayır.

   İşte 25. karenin ve subliminal reklamların temel mantığı budur! Hedefteki kitlenin şuurlu tercih hakkını gaspederek, onları gizlice zehirlemek!




25inci KARE NE ZAMAN ve NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR?
    Şuur-altının bütün görüntü, ses ve resimleri kaydetme özelliği 1900’lü yıllardan beri insanları yönlendirmek için kullanılmaktadır.
1900’lü yıllarda Knight Dunlap adında Amerikalı bir psikoloji profesörü illüzyon gösterisi yaparken şuur gücüyle algılanmayan “hissedilemez gölgeler” kullanarak aynı uzunluktaki 2 çizgiyi seyircilerin farklı ölçülerde algılamasını sağlamıştı.
İşte buradan hareketle şuur-altını hedef alarak mesaj göndermeyi hedefleyen ve adına “Subliminal Mesajlar” (Şuur-Altı Telkinler) denilen bu tür reklamlar ilk kez 1950'li yıllarda Amerika'da ortaya çıktı. James Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı bir deney sonucu patlamış mısır ve kola satışlarının arttığını iddia etti. Bu deneyde film perdede oynarken, saliselik görüntüler hâlinde gözle görülemeyen gizli kareler ve gizli mesajlarda: “patlamış mısır ye” ve “Kola iç” sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları şuurla algılayamadığı hâlde, şuuraltına hitap eden bu sloganlar neticesinde Kola satışlarının yüzde 18.1, patlamış mısır satışlarının ise yüzde 57.7 arttığı görüldü.
Bu şekilde, şuur-altına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada daha işlevsel olduğu görülmüştür.
İşte o gün bugündür uygulanan 25inci kareler sadece bir insanı ya da bir topluluğu değil; bütün insanlığı tehdit ede gelmektedir.

     Bir grup psikolog ve yazar bu konunun gündeme geldiği ilk yıllarda bu yöntemin uydurma ve efsane olduğunu ve insanları etkilemeyeceğini söylediler. Ancak, beyin dalgalarını ölçen teknolojilerin gelişmesi ile gizli-mesaj içeren reklama beynin daha farklı ve fazla tepki verdiği gözlemlendikten sonra, bu yöntemin etkisi ispatlanmış oldu.
İşin en ilginç tarafı ise bu konuyu gündeme taşıyan, kitap, tez ve aile eğitim seminerlerinin yok denecek kadar az olmasıdır. Yıllardır uygulanan böyle ciddî ve hayatî bir konunun nasıl olup da bütün bir insanlık tarafından henüz bu şekilde yeni-yeni öğreniliyor olması düşündürücü olsa gerek.
Televizyon karşısında uyuyan/uyutulan bir çağda yaşıyoruz!

Toplum bilinçlenmeli!

Şuur-altımızı başkaları değil ; biz yönetelim!








1 Temmuz 2014 Salı

4 Temmuz Çuval Hadisesi

KISA BİR ANEKTOD   4 temmuz anısına;

   2. cihan harbi sırasında Mussolini Türkiye'ye dışişleri bakanını yollamış. Dış işleri Bakanı  M.Kemal ATATÜRK'e elçi yollayıp güneydeki bazı şehirlerin İtalya'ya verilmesini talep etmiş ATA'mın cevabı ise son derece keskin ve kararlıymış "söyleyin o deyyuza 2 gün içerisinde bu ülkeyi terk etsin yoksa başını kestiririm"

   Bu ve bunun gibi yaşanmış olayları duyunca içim yanıyor bir ATA'nın Türkiyesine bakın birde bugun Türkiyesine...
Topu tüfeği mermisi olmayan ordunun ayağında ayakkabısı altında kamyonu olmayan askeri zamanında dünya güçlerini defedip atmış oysa her türlü teknolojisi ve savaş gücü hazinesinde parası olan günümüz ordusunun tıpkı o zaman ki gibi gurur ve şerefi olan askerine o kara gün çuval geçirildi.

Çuval siyasetine girmek istemiyorum ama o beceriksiz siyasetçi değilmi bizi Amerikaya gidipte iç meselemiz olan türban konusu için ülkesini şikayet eden...

Temel sorun şurda o topsuz tüfeksiz ordu zamanında başımızda ki adam bir devlet adamıydı gururu ve vatan sevgisi dışında hiçbir şeyi onun o zamanlar altında son model bir mercedesinden de ayrı ayrı sayılarda yoktu ama diyorum ya o bir devlet adamıydı O idi  Churchili,Winstonu cebinden alıp çıkaran o idi yabancıların şark politikasını yerle bir eden oysa şimdikilere bakıyorumda sadece politikacılar altlarında türlü türlü arabaları havalanında devletin uçakları yani kısacası her türlü olanaklar ellerine verilmiş olan insanlar özellikle belirtmek istiyorum herhangi bir partiye laf etmiyorum hemen savunucular ortaya çıkmasın ben hepsinden bahsediyorum ceylan derisinden birbirine laf atan kendi ve partilerinin menfaatleri için gözünü kırpmadan güzel vatanımı mahveden o insanlara söylüyorum.

Ulustaki rutubetli ufacık o meclistekiler sizin alayınızdan çok daha gururlu.
Çok daha becerikliydi çünkü onlar vatanlarını,ordularını el üstünde tutmayı bildiler çünkü onlar milletlerini sevdiler. Sizse 4 temmuzda kafamıza çuval geçiren o paralı askerlere seve seve davulla zurnayla askere giden askerlerinizi ezdirdiniz hemde onların bile sahip olmadığı bambaşka bir ülkede.Yazıklar Olsun.