17 Aralık 2013 Salı

Psikolojik Savaş

     Yiğit olacağız, cesur olacağız, kahramanlaşacağız, ölümü göze alacağız ki yaşayalım, Tevfik Fikret'in dediği gibi "Vatan için ölmek de var ama borcun Yaşamaktır" bizi yok etmek isteyen işgalcilere inat yaşayacak, istiklal ve cumhuriyetimizi yaşatacağız. Türk'üm demenin yasaklandığı, Atatürk resimlerinin sökülmek istendiği bugünlerde tarafımızı, al beyaz rengimizi ortaya koymak bile yüreğimizi ortaya koymaktır.Enerjimizi daha çok insanın işgali görmesi için, zihinlerini direnişe hazırlaması için harcayacağız.
      Bilgi olmadan mücadele olmaz, düşmanı tanımadan direniş olmaz,direnmeden taarruz olmaz, en iyi savunma taarruzdur, taarruz edeceğiz, bilgi savaşı ile insanların beynini işgal ediyorlar.İnsanları buna karşı, bilgilendireceğiz, bilgi sağlayan silahlarımızı güçlendireceğiz, bu beyin işgaline destek veren kim varsa bilecek, biz cahil insanlar değiliz.Birlikten güç doğuracağız. Bu savaş tankla tüfekle değil, kirli bilgiyle, psikolojik savaşladır. Yine verilecek yanıt da aynı yöntemlerle olacak, temiz bilgiyle, karşı psikolojik savaşla,psikolojik savaş bombalarıyla zihinlerimizi "yenildiniz, bittiniz" mesajlarıyla dolduruyor ya bu medya işgal birlikleri, yenilenin biz değil; kağıttan kaplan olanın emperyalizm ve yerli işbirlikçileri olduklarının her yerde söyleyeceğiz, buna inanacak, öncülük ettiğimiz insanlara bunları anlatacağız,dosta güven düşmana korku salacağız, er mi yaman bey mi yaman, 3-5 beş şalvarlı mı yaman, tarihten önce var olan büyük Türk Milleti mi yaman herkes görecek diyeceğiz, bakınız bu savaşın en büyük boyutu psikolojik savaş.
     Mustafa Kemal Atatürk bu savaşı daha o yıllarda başarıyla verdi, Türk Milletine özgüven aşıladı, zekisin, büyüksün Türk Milleti dedi,ayağa öyle kaldırdı uyuyan devi, "geldikleri gibi giderler" dedi, "milletin azim ve kararı kurtaracak" dedi, bu söylemler boş gazlar, sloganlar değil, büyük bir savaşın psikolojik savaş boyutu,Morali olmayan,umudu olmayan, yenileceğini, yenildiğini düşünen savaşamaz, umutsuzluk, karamsarlık saçan işgalciye hizmet eder, neden 75 milyona izletiyorlar işgali sanıyorsunuz ihanetlerinin görülmesini çok istedikleri için mi "durumu kabullenin, kürdistan kuruldu" mesajını beyinlerimize nakşetmek için mi? Teslim olmayı düşünen var ise kederini, elemini kendi içinde, işine yaramaz dünyasında, kendi köşesinde yaşasın, ama mücadeleye inanan büyük kitlenin moral ve özgüvenini yıkmaya hiç kimsenin hakkı yok.
    Milyonlarca insanın meydanlara çıkması tarafını belli etmesi bile büyük bir psikolojik savaştır, meydan okumadır, dur bakalım bu vatan bizim demektir, evet dostlar bu vatan bizim, cebren ve hile ile iktidar olan azınlık bizim adımıza karar veremez, Vahdettin, Damat Ferit vatanı sattılar diye Türk Milleti nasıl teslim olmadıysa, yine teslim olmayacak, gerekirse Mustafa Kemal Paşa'nın o dönemdeki "umutsuzlura, teslimiyetçilere" dediği gibi "fişekleri göğsüme dizer, elma dağına çıkarım, bir elime bayrağımı alır, mukaddes kanımı bayrağıma içire içire şerefimle bu vatan için can veririm"

Saygılarımla
EM1974


3 Aralık 2013 Salı

ya türkçe konuş yada sus!

      Bugün görüyorum ki; Türkiye'de alışagelmişin dışında olağan şeyler olmaya devam ediyor.Resmi dilimizin Türkçe olduğu bir ülkede dilimizi bu kadar hoyrat bu kadar saçma sapan kullanan insanlar herhalde çoğunluğa yaklaştı diyebilirim.Eski İstanbul beyefendilerin kullandığı lugat gitmiş yerine günümüzün teknoloji çağı dili yerini almış,türetme kelimeler kısaltma sözcükler vesaire kısacası türkçemiz  TURKCHE leşmiş.
    Tabi ki eksiklerimiz çok ve sorumlu aramıyorum. Düzeltebilmek için herkes elinden geleni yapmalı. Kimileri gazete köşelerinden yazarak, kimileri üniversite öğrencilerini, örnek olmalı uyararak bu işi ele almalı. Bir masal vardı : Orman yanıyormuş ve bir serçe damla damla su getiriyormuş. Ormandaki hayvanlar yangına bakıyorlar ve: Bu suyla orman yangını mı söner? soruyorlar Serçe cevaplıyor: Benim elimden bu kadar geliyor. Bir soru sormuştum yazımda: Konu olan mizah yazısı doğru Türkçe yazılsaydı, değerini mi kaybederdi? Değeri, ”samimi” diyemiyorum, argo Türkçe yazarak mı artıyor? 

    Ama çok sevindiğim bir konu okullarda bunu aşılamaları bu çok  hoşuma gitti.Ya Türkçe konuş,Yada sus! yazılarını panoya asarak çocuklara bir mesaj vermeleri bana göre hatırda kalıcı ve uyarıcı bir yazı olmuş.Tabiki bu olayı evirip çevirip başka yere çekmezlerse ki ; çekiyorlar.Vay efendim neymiş? bize dil üzerinden asimile etme çalışmalar var.Ben buna gülerim hemde çok gülerim.Yahu bırakında bir dilimiz var Türkçe oda TURKCHE leşmesin birader........

saygılarımla

EM1974


12 Kasım 2013 Salı

BU ÜLKE TÜRKLERİNDİR!KÜRTLERİN DEĞİL!

BU ÜLKE TÜRKLERİNDİR!KÜRTLERİN DEĞİL!

 Dedim ya demiş oldum işte,Bu ülke Türklerindir kürtlerin değil.Yüzyıllardır süre gelen bir tarih sayfasının son satırlarını karalayıp karalayıp insanların önüne servis eden kaos zihniyeti güden ajan provakatörlerin daimi olarak hep bize barış ve kardeşlik çatısı altında dayatmaya çalıştığı ayrı bir devlet kurma hayalleri ve fantazilerine artık karnımız tok...Sizin burada bu ülkede ne yapmaya çalıştığınız belli.(ONLAR KENDİNİ BİLİYOR)      

      Halk olarakta millet olarakda ayrı ayrı kültüre elbette sahibiz,elbette aynı dili konuşsakda ayrı anadilden olanlarımızda var.Ama hiçbir zaman olmayan ezikliğin,olmayan savaşın,olmayan ayrımcılığın üstüne üstüne gidip sonunda bu ülkede ayrımcılık yaratmanın manası yoktur.Türk kürt ayrımcılığı yaparak iki millet ortaya çıkararak sanki amerikayı yenidenmi keşfedeceğiz?Yok dostum yok bu işler boş işler
Birisi dağda,birisi yolda,birisi imralıda  yok o ne demiş,yok bu ne demiş? Yok kandilden haber gelmiş  ............BU ne yaaa?

Böyle bir şey olurmu yaaa koskoca TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ kimlere ve kimlerle muhatap

Vayyy Vayy Vayy  ?

7 Kasım 2013 Perşembe

Türk Milliyetçiliğine Kısa Bir Bakış

Türk Milliyetçiliğini açıklamak için öncelikle cumhuriyet sonrası dönemden başlamak yerinde olacaktır. Tabi ki bu ideoloji o dönemden günümüze kadar evrim geçirmekle beraber, kendini değişen politikalara göre de şekillendirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, millet sistemine, dayanıyordu ve Osmanlı tebaası, etnik kimliklere göre değil, dini temellere göre, sınıflandırılıyordu. 2.Abdülmecid zamanında reform çalışmaları devam ederken Reşit Paşa tarafından Tanzimat Fermanı hazırlandı. Bu fermana göre, tüm tebaaya eşit haklar veriliyordu ve millet sistemi ortadan kaldırıldı. Bu sayede tüm ve eşit Osmanlı yurttaşları, Osmanlı kimliği altında birleşeceklerdi. Bu noktada amacın;  Osmanlı tebaasının,  padişaha bağlılığını arttırmak olduğunu söylemek mümkündür. Ayrılıkçı ve milliyetçi hareketlere karşı önlem alınmaya çalışılıyor ve çeşitli teknolojik, ekonomik ve siyasal düzenlemelerle, Batı ülkelerinin seviyesi yakalanmaya çalışılıyordu. Batı karşısındaki teknolojik gerilik ve toprak kayıpları yeni yapılandırmalarla etkisi aşılmak istendi. Fakat dini liderler değişikliklere karşı çıkarak bunu “Batı taklitçiliği” olarak nitelendirdiler. Bunları açıkladıktan sonra özellikle Cumhuriyet Dönemi milliyetçiliğinin nasıl konumlandığını anlamak kolay olacaktır. Fransız tarzı olarak nitelendirilebilecek – yani devlet temelli, etnik köken ve din gibi unsurların ikinci planda olduğu- Atatürk milliyetçiliği Osmanlı’nın bu siyasal, toplumsal ve ideolojik ve hatta muhafazakâr yapısına karşı bir duruş sergilemiştir. Subjektif bir millet anlayışını benimseyen Atatürk milliyetçiliği şu şekilde tarif etmiştir:
İlerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası temas ve ilişkilerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla uyum içinde yürümekle beraber, Türk milletinin özel karakterini ve başlı başına bağımsız kimliğini korumaktır.
Üstelik bu dönem milliyetçiliğinin Batı medeniyetleri seviyesine ulaşmak gibi bir misyonu olmasının yanında milleti ırka dayandırmadığı gibi dine de dayandırmamaktadır. Dönem milliyetçiliğinin temelinde laiklik vardır ve teokratik bir devlete de mezhep çatışmalarına karşıdır. Dinin ve din adamlarının devlet yapısının neredeyse her alanında çekirdek görüşü oluşturduğu Osmanlı ideolojisi, erken dönem Türk milliyetçiliğinin her anlamda tam tersidir diyebiliriz.
Daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan milliyetçilik akımlarından biri – hatta Cumhuriyet döneminde de filizlenen- Türk- İslam sentezini temel alan Muhafazakâr milliyetçiliktir. Bu milliyetçilik ise din karşıtlığı ve laiklik fikirlerini karşısına alarak temellenmiştir. Siyaset alanında MHP’nin bu şekilde bir tutum sergilediği söylenebilir. Yine de bu noktada kendiyle çelişen bir ideoloji olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü din işin içine karıştığında etnik kökene ya da milli duygulara dayalı bir ideoloji yerine tabiri yerindeyse din kardeşliği gibi tanımlamalar da ideolojinin içine girmiş olur.
Son olarak da ulusalcılık akımının kendini nasıl konumlandırdığı, milliyetçiliğin durduğu yeri, karşıtına göre değiştirme özelliğini ve ideolojik perspektifini belirleme durumunu anlamak açısından yerinde olur. Ulusalcılık, sol ve sağ milliyetçiliğin ortak savunduğu, aynı zamanda emperyalizm ve küreselleşme karşıtı, laikliği güçlü bir şekilde savunan bir akımdır. 1990’ların sonu bu açıdan örnek teşkil eder. ANAP hükümeti dinine bağlı, gelenekler tutucu, serbest piyasa ekonomisi ve küreselleşme yanlısı bir hükümetti.  90’lar döneminde ise ulusalcılar açısından aşırı dindarlığa, liberal ve dinci politikalara karşı duruş söz konusuydu. Yani milliyetçiliğin bu seferde,  Türk- İslam milliyetçiliğinin duruşunun tamamen dışında ve aynı zamanda kendine emperyalizm ve küreselleşme karşıtlığını da eklemleyerek laik bir duruş sergilediğini görmekteyiz.
Günümüzdeki anlayışa bakacak olursak, MHP’nin artık tavsayan, başka etnik kökenleri dışlayan ve yeni dünya düzeninin dışında kalmış bir milliyetçilik anlayışını yadsıyarak Atatürk milliyetçiliğini yeniden inşa etmeye çalışan ve kendini AKP’nin muhafazakar, dindar, laiklik karşıtı, ırkçı söylemlerine, sömürü düzenine karşıt olarak konumlayan bir anlayış görmek mümkündür. Olumlu yanlarına rağmen, azınlık haklarına imkan vermeyen bu yeni dönem ulusalcılık akımı da, Kürt sorunu açısından milliyetçilik akımının tartışmalı bir kolunu oluşturmaktadır.
saygılarımla
EM1974